13 July 2025 ~11 minutes
Günümüzde odaklanmak kendi başına yeterli bir duruma mı geldi? Odaklanma süreçleri nasıl işliyor? Bu yazıda bu sorulara yanıt vermeye çalışacağım.
Bir hedef noktası vardı. Bu hedefe ulaşmanın ise birçok farklı yolu vardı. Yolların her biri, oldukça uzun ve zorluydu. Bu yüzden hedefe ulaşmak muhtemelen uzun sürecekti. Seçilen yol hangisi olursa olsun dikkat dağınıklığından kaçınmak gerekecekti. Dikkat dağınıklığından kaçınmak, hedefe zamanında varmaktan ziyade hedefe ulaşmak için gerekliydi.
Yolda dikkat dağıtabilecek neler vardı? Mesela etrafa bakmak bir dikkat dağınıklığı mıydı? Elbette öyleydi. Yolda etrafa bakmak zaman kaybına yol açardı şüphesiz. Buna rağmen, zaman kaybetmek asıl tehlike değildi. Asıl tehlike, gördüğümüz şeylerin bizi yolumuzdan çıkarabilme ihtimaliydi. O halde yapılması gereken yegane şey yola odaklanmak mı olmalıydı?
Odaklanmak, bir hedefe ulaşmamızda bize yardımcı olur ancak odaklanmadan da hedefine ulaşan birçok insan vardır. O halde neden odaklanmalıyız? Hedefe ulaşmak için odaklanmanın gerekliliği neden bu kadar çok ifade ediliyor?
Hedefe ulaşma yolculuğu, hedef tanımına oldukça bağlıdır. Odaklanmanın gerekli olup olmadığı veya ne kadar gerekli olduğu da bunlara bağlıdır. Oldukça soyut ilerleyen bu yazıya somut dokunuşlar yapmak gerekiyor.
Hedefi bir sonraki güne ulaşmak olan bir kişinin yapması gereken şey, muhtemelen ortalama bir gününe devam etmesidir, daha fazlası değil. Burada hedefe odaklanmanın varlığından bahsetmek bile mümkün olmayabilir.
Önümüzdeki örneklerde bahsedeceğim çalışan kavramı bir şirkete bağlı bir çalışan anlamında olmak zorunda değil. Bir şirket çalışanı veya kendi işinde çalışan biri olabilir; sizin için hangisi daha anlamlıysa öyle düşünebilirsiniz.
Biraz daha gerçekçi bir örnekle ilerleyelim. Hedefi 10 gün sonunda bir işi teslim etmek olan bir çalışanı ele alalım. Kendisine verilen işler benzer olsun. Bu işleri de ortalama 6-8 gün içinde tamamlıyor olsun. Kendisine verilen bu yeni işin de öncekilerle aynı standartta olduğunu varsayarsak normal çalışma temposuyla (sık sık mola vererek, çalışırken ara ara sosyal medya hesaplarına girerek, her telefon bildiriminde telefona bakarak ve mesajlara anında cevap vererek) bu işi zamanında teslim edebilecektir. Bu kişinin odaklı çalışmak için bir sebep görebilmesi oldukça zor olacaktır.
Yine hedefi 10 gün sonunda bir işi teslim etmek olan başka bir çalışanı ele alalım. Kendisine verilen işler değişken olsun. Kendisine verilen bu yeni işi değerlendirip normal çalışma temposuyla (sık sık mola vererek, çalışırken ara ara sosyal medya hesaplarına girerek, her telefon bildiriminde telefona bakarak ve mesajlara anında cevap vererek) bu işi zamanında teslim etmesinin mümkün olmadığına karar veriyor. (Fazladan mesai yapmadığı veya yapmak istemediği varsayımı ile ilerleyeceğiz.) Bu kişinin odaklı çalışmaktan başka bir şansı yok gibi görünüyor.
Peki odaklı çalışmak sadece hedefe zamanında ulaşmaya mı yarar?
Şimdi ise süre sınırı bulunmayan bir kişiyi ele alalım. Bir ürün tasarımını teslim etmesi gerekiyor. Ürün piyasaya çıktıktan sonra müşterilerin bu ürünü beğenmesi gerekiyor. Süre sınırı yok ancak bu yine de normal çalışma temposuyla (sık sık mola vererek, çalışırken ara ara sosyal medya hesaplarına girerek, her telefon bildiriminde telefona bakarak ve mesajlara anında cevap vererek) yapılabilecek gibi durmuyor. Bu çalışma temposuyla iyi bir ürün ortaya çıkarmak teoride mümkün elbette ancak gerçek hayatta bunun örneklerine rastlamak pek mümkün değil. Bu çalışanın dikkat dağıtıcı unsurlardan uzaklaşarak tasarımına yoğunlaşması/odaklanması gerekmektedir. Ancak bu şekilde iyi yahut mükemmele yakın bir ürün tasarlamak mümkün olacaktır.
Odaklanmak; planlanan sürede hedefe ulaşmak için ve hatta belki de süreden bağımsız olarak sadece hedefe ulaşabilmek için gereklidir. Yolculuğun kendisi veya hedefe ulaşmak, birçok insan için yeterli bir tatmin sağlar. Ancak odaklanarak ulaşılan sonuç, ilk planladığınızdan daha nitelikli olabilir. Bu sonuç, size daha büyük bir tatmin sağlayabilir.
Odaklanamamak, günümüzde normal bir durum olarak kabul edilmektedir. Belki bu kabul geçmişte de böyleydi ve gelecekte de böyle olacak. Odaklanamamanın kabulü, böyleyiz ve böyle kalacağız kabulü değildir. Mevcut durumun ve insanların ortalamasının bu olduğunu kabul etmektir. Peki odaklanamadığımız için neleri kaçırıyoruz?
Kaçırdığımız en büyük şey, hedefimizin kendisi oluyor. Çünkü odaklanamamak, diğer bir ifadeyle dikkat dağınıklığı, bizi yolumuzdan saptırıyor ve hedefsiz bir yolda gezinmemize hatta kaybolmamıza yol açıyor. Bunun sonucunda aynı hedef için birçok kez plan yapıp yola çıkıyoruz. Yoldan sapmamızla sonuçlanan bu döngüde hayatımızı harcıyoruz. Somut bir örneğe ihtiyaç duyduğumuz o noktadayız.
Kilo almak/vermek istiyoruz. Bu süreci sağlıklı beslenerek ve düzenli spor yaparak ilerletmeye karar veriyoruz. Süreç plana uygun başlıyor, sonrasında spor günlerinin bazılarına uyulmuyor. Yorgunluk bahanesiyle beslenme programına uygun olmayan yiyecekler tüketiliyor. Bir gün bir bakıyorsun ki hedefi koyduğun zamanki kendinle aynı durumdasın. Muhtemelen zor geçen bu süreç, başladığımız noktaya dönmemizle tamamlanıyor. Ayrıca, bir süre sonra benzer bir kilo alma/verme kararı almamız da olası görünüyor.
Odaklanmak, başka bir şey düşünmemek anlamına gelmiyor sadece. Plana harfiyen uymak, dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmak, düzeni devam ettirmek için çaba göstermek gibi anlamlara da gelebilir. Odaklanmanın anlamı kişiye, hedefe, zamana göre değişken olabilir; bu çoğu terim için geçerlidir. Terimleri oluşturan da, tanımlayan da insanlardır. Buna rağmen insanlar terimlere fazlasıyla önem atfediyorlar ve terimlerin soyut sınırlarına takılıp kalıyorlar.Odaklanamadığımız için kaçırdığımız bir diğer şey de hayatın kendisi oluyor. Benzer döngüler yaşayan biri haline geliyoruz. Bunlar dışında neler kaybediyoruz, buna daha net cevaplar verebilmem güç. Ancak farklı ve tatmin edici bir şeyler kazanamayacağımız kesin gibi duruyor.
Tatmin sağlayacak birçok unsur olabilir: Hedefe ulaşmak, ulaşılan hedefin niteliği, hedefe ulaşmak için yapılan yolculuk. Bunlar genelde hedef ve ona giden yol ile ilgilidir.
Hedefe ulaşma sürecinde odaklanmak, sürece ve sonucun niteliğine katkı sağlayabilir. Ancak “odaklanmak” kavramının herhangi bir bağlamı olmadan tavsiye edildiği bir dönemde (belki geçmişte de böyleydi ve gelecekte de böyle olacak) aynı odaklanmaktan bahsetmiyor olabiliriz. Hedefe ulaşmak için süreç boyunca odaklanarak çalışmak yerine; süreç boyunca odaklı kalmaya çalışmak gibi bir duruma evrilmiş olabilir. Odaklanmaya odaklanmak diyebileceğimiz bu durumda hedef artık “Odaklanmak” olmuş gibi görünüyor. Bu durumu, tatmin sağlayan sonuçlara bakarak öğrenebiliriz.
1 saat boyunca telefona bakmadan çalışabildim mi? Çalışmam esnasında bana gelen bir soruyu (herhangi bir soru olabilir) görmezden geldim mi veya sonraya erteledim mi? Günlük olarak yarım saatimi düşünmeye ayırdım mı? Müzik dinlemeden çalışma yapabildim mi?
Tüm bu soruların cevabı evet olabilir. Muhtemelen cevabın evet olması genel olarak iyi bir durumdur. Bunlar hedefine ulaşmak isteyen kişilerin odaklanarak çalıştığının göstergeleri olabilir, ki bu iyi bir şeydir. Ancak bu sorulara verdiğiniz evet cevabı sizin için bir tatmin unsuru haline geldiğinde, bu durum bir sorun haline gelmeye başlayabilir. Sadece buradan elde edeceğiniz tatmin unsurunun sizin için yeterli olması ise sorunu daha da büyütecektir. Bunun sonucunda kendinizi, hedefinizin odaklanmak olduğu bir durumda bulabilirsiniz.
Odaklanmaya odaklanarak kaçırdığımız şeyler, hedeflerimiz olabilir. Birbirinden farklı hedeflerle edinilecek farklı deneyim ve duygulardan vazgeçmiş oluyoruz. Bunun yerine sadece odaklanmayı hedefleyerek, tek tip bir deneyim ve duyguyu tercih etmiş oluyoruz.
Neredeyse her şeyi kaçırıyoruz. Ve bunda pek bir problem yok. Çünkü aksi durumda, yani odaklanmadığımızda ise neredeyse hiçbir şey kazanamıyoruz. Yine de kaçırdığımız ve anlamı olabilecek bazı şeyler var.
Bize ve dolaylı olarak işlerimize katkı sağlayabilecek deneyimler:
Dikkat dağınıklığından kaçınırken ihtiyacımız olabilecek deneyimlerden mahrum kalıyor olabiliriz. Ancak odaklanmaktan vazgeçmek gibi bir sonuç çıkartmamak gerekiyor. Bunun yerine gerekli hissettikçe molalar verebiliriz (gün içindeki kısa molalar veya tatil gibi uzun molalar). Deneyim kazanmak için bu molaları da verimli geçirmeye çalışmaktan ziyade; uyumak, dinlenmek, ailenizle/arkadaşlarınızla vakit geçirmek veya hiçbir şey yapmadan oturmak gibi sıradan ve aynı zamanda huzur verici etkinlikler yapılabilir.
Bizim için daha anlamlı olabilecek hedefler:
Bir hedefimiz var ve bu hedefe ulaşmak için odaklanmış bir şekilde çalışıyoruz. Ulaşana kadar da bu tempoda çalışmaya devam etmeyi düşünüyoruz. Dış etkilerden (kişiler, zaman, teknolojik gelişmeler gibi) kendimizi yalıttığımız için bazı sorgulamaları yapamayacak duruma gelebiliriz.
Çalışma yöntemlerimiz hedefimize hala uygun mu?
Sadece çalışmaya odaklandığımız takdirde bu soruya sağlıklı bir cevap vermemiz mümkün olmayabilir. Çalışma yöntemlerimizin sorunlu olduğu takdirde sağlıklı bir şekilde ilerlemek mümkün olmayabilir.
Hedefimiz güncel şartlara uygun mu?
Sadece çalışmaya odaklandığımız takdirde bu soruya da sağlıklı bir cevap vermemiz mümkün olmayabilir. Hedefimiz güncel şartlara uygun değilse bu doğrultuda çalışmak muhtemelen anlamsız olacaktır.
Dikkat dağınıklığından kaçınırken bizim için daha anlamlı olabilecek hedefleri/fırsatları kaçırıyor olabiliriz. Yazının başındaki anlatının bir kısmını tekrar ederek devam ettirmek istiyorum:
Yolda dikkat dağıtabilecek neler vardı? Mesela etrafa bakmak bir dikkat dağınıklığı mıydı? Elbette öyleydi. Yolda etrafa bakmak zaman kaybına yol açardı şüphesiz. Buna rağmen, zaman kaybetmek asıl tehlike değildi. Asıl tehlike, gördüğümüz şeylerin bizi yolumuzdan çıkarabilme ihtimaliydi. Ancak gördüğümüz şey, hedefimize ulaşmak için daha iyi bir yol olabilirdi. Hatta belki, daha anlamlı bir hedef.
Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.